Boğazına düşkün milletizdir. Yediğimize içtiğimize dikkat ederiz. Yaşadığım yakın çevrede bizzat gözlemlediğim bir durum var. Organik gıdaya yönelim. Üstelik çeşitli sosyal medya araçlarından bunun sadece yakın çevre ile ilgili bir yönelim olmaktan ziyade ülkecek imkanlar ölçüsünde herkesin dikkat ettiği bir durum olduğunu da görebiliyorum.
Aileme kuluçka makinelerinde üretilmiş yumurta almam. Köy yumurtası olacak. Yediğim tavuk endüstriyel çiftliklerde doğal olmayan şartlarda yetişmiş antibiyotikli ya da başka bir deyişle hormonla şişirilmiş olması gereken kiloyu geçmiş ya da olması gereken kiloya vaktinden çok önce gelmiş tavuk olmayacak. Köy tavuğu olacak. Hatta onun da açık alanda bolca gezeni olacak.
Yediğim sebze türlü türlü ilaçlarla verimi artırılmış araba sergilerinde cilayı yediği için pırıl pırıl parlayan nokta hatasız gdo lu sebzelerden olmayacak. Eğri büğrü de olsa zorunlu ilaçlamalar dışında ilaç verilmemiş, yetişme zamanına müdahale edilmemiş organik sebze ve meyveler olacak.
Peki neden bu kadar dikkat ediyoruz bunlara? Çünkü sağlıklı olanın bunlar olduğunu biliyoruz. Doğal gelişim akışını bozduğumuz her gıdanın zamanla sağlığımızı bozduğunu biliyoruz da ondan. Gelişim bozuklukları, üreme sorunları derken kanser oluşumuna kadar bir sürü derin yere gidiyor bu olay. O nedenle tükettiklerimiz konusunda bilinçlenmek güzel bir gelişme.
Şimdi bu gelişmeyi eğitsel gözden irdeleyelim bir de. Bizim ürünlerimiz de bu memleketin çocukları. Maksat domatesle tavukla çocuk yarıştırmak değil tabi. Zihnimizde bir soru işareti bırakmak.
Aslında çiftçiliğe çok benzer öğretmenlik. Bir fidan vardır elinde. Amacın onu verimli bir insan haline getirmektir. Çiftçinin iyisi gibi sen de bilirsin. Her fidan başkadır. Kimi günlük su ister. Kimi üç günde. Kimi sıcak sever. Kimi yağmur yemeden olmaz.
Çocuklar da böyledir. Kimi akşama kadar matematik çalışsa sıkılmaz sayı canavarı. Resimden başka bir şey deme kimisine, ötekinin aklı hala hangi şarkıyı çalsındı flütle. Aklı oyundadır çoğunun seni yarım yamalak duyar gözüne bakarken bile. Yani doğası budur. Gıdalarda gördüğümüz gibi doğasını bozmak sağlıklı değildir pek.
Ama ne istiyoruz bu çocuklardan. Doğalarını bir kenara bırakıp neresinden tutsak elimizde kalan bir sistemin içinde varsa yoksa "çoktan saçmalı" sorularda daha fazla doğrusu olsun. Olmasın mı? Olsun tabi ama hangi yöntemle. Oyunu bırak, resimdi sanattı hayali vakit kaybı işler. Müzik desen düttürü dünya. Spor büyüdüğünde kızlarda basen erkeklerde göbeği atınca yapar. Uzar gider.
Peki yediği içtiğinin doğal olmasına dikkat eden bu kadar insan, çocuklarının doğal ve sağlıklı bir gelişim süreci geçirmesine neden dikkat etmiyor. Bilmiyorlar mı yaptıkları çocukları için çok da faydalı değil.
Haa tabiki biliyorlar. Fakat bildikleri başka şeyler bu bilgilerinden daha ağır basıyor. Nedir bu bildikleri? Ölçme değerlendirme uzmanı Türker Toker'in de bir yazısında belirttiği gibi:
Üzülmeyin, sınav her şey demek değildirciler bilmeli ki sınav bir çok çocuk için:
-Küçük bir köyden çıkış,
-Sıvasız bir gecekondudan apartman dairesine geçiş,
-Çobanlık ya da tarım işçiliğinden kurtuluş,
-Sobalı evden kalorifere, tek zeytinden bala-kaymağa geçiştir!
Maalesef bildikleri tam olarak bu. Bunu bildikleri için öğretmenlerinden , idarecisinden çocukla ilişkili her eğitmenden çocuklarını iyi bir şekilde eğitmelerinden ziyade hormonlu bir çocuk yetiştirmelerini bekliyorlar.
Haksızlar mı? Başka türlü olabilir mi? Ayrı yazı konusu fakat işte bu bahsedilen nedenlerle Türkiye'de tavuğun değil ama çocuğun hormonlusu makbuldür.
Yorumlar
Yorum Gönder